Kelimelere yüklediğim ifadeler, yine manasız.
Yine kifayetsiz, kafiyeler.
Hâlbuki anlatmak istiyordum kendimi,
Şık şık kelimeler, şatafatlı cümleler ile.
Anlatmak istiyordum acılarımı, kederlerimi,
Umutsuzluklarımı, özlemlerimi.
Hani demişler ya “Acılar paylaştıkça azalır.”
Bende azaltmak, feragat etmek istiyordum acılarımdan.
İçinde bulunduğum ahvali anladı herhalde, ilham perileri.
Onlar bile fark etti, anlayıp acımı paylaşacak kimse
olmadığını,
Gelmediler bu bitmez, karanlık, uzun gece de odama.
Yine yalnız, hep yalnızım!!!
Onlarca kelimeden oluşan bir tek cümlenin noktası gibi
yalnızım.
Kafamı yine çevirdim kuzeye, çocukken yaptığım gibi
Özlemlerim neredeyse o yöne, çevirdim yüreğimi.
Ne bir güzel söz, ne bir şefkat
Hiç birinde gözüm yok, sadece özlemimi gidermek istedim.
Göremesem de, duyamasam da sevdiklerimin orada olduklarını
hissetmek,
Bana kızgın, küskün hatta sevgisiz dahi olsalar bile onların
varlığını bilmek,
Olur da bir gün işler yoluna girer, beni siktir et, onların
belki işine yarar diye,
İntiharlardan dönmek böyle bir şey.
Ölmek değil korkunç, kötü olan,
Ölümümün varlığımdan daha çok zarar vereceği düşüncesi kötü.
Etrafım yalancı, düzenbaz, kötü.
Kendini asmaya kalksan önlerinde, ipi boynuna geçirdiğinde,
Vazgeçer belki diye sandalyeye tekme atarlar!
Ben ki, heybetli bir dağ gibi, başım hep dumanlı
İçimde bir şeyler parçalanıyor, yanıyor.
Dışarıdan görenler sadece heybeti görüyor,
Bilmiyorlar, bilemezler içimde lavlar taşıyor, beni kül eğliyor.
Yanıyorum ulan yanıyorum,
Temmuz sıcağında yanar gibi değil, dünya da cehennemi yaşar
gibi,
YANIYORUM!!!